Đmam-ı a’zam Ebu Hanife
Đmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri, Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet
itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar
tarafından kağıt imali bunun zamanında basladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara
yazılıp anlatılmıstır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetistirdi. Ehl-i sünnetin
yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta sehit
edildi.
Babasının adı, Sabit’tir. Acemistan’ın (Đran’ın) ileri gelenlerinden bir zatın soyundan olup, Faris
oğullarındandır. Dedesi Zuta, Đslam dinini kabul etmis ve Hazret-i Ali’ye ikramda bulunmustu.
Đlim sahibi salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, Hazret-i Ali ile görüsmüs, kendisi, evladı
ve zürriyeti için duasını almıstır.
Đmam-ı a’zam, Kufe’de doğup büyüdü ve orada yetisti. Ailesinden çok üstün bir terbiye ve din
bilgisi aldı. Küçük yasta Kur’an-ı kerimi ezberledi ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan
sarf, nahv, siir ve edebiyatını öğrendi. Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan Enes bin
Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve hicri 102’de en son
Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüstür. Bunlardan hadis dinlemistir.
O zaman Kufe, Irak’ın büyük sehirlerinden ve önemli ilim merkezlerindendi. Eski
medeniyetlerin yatağı olan Irak’ta değisik dinlere ve sapık itikadlara mensup çesitli kavimler
yasıyordu. Ayrıca itikadı bozuk olan Sia ve Mutezile burada ortaya çıkmıs, çölde Hariciler
türemisti. Diğer taraftan Eshab-ı kiramla görüsüp onlardan Ehl-i sünnet itikadını ve din
bilgilerini nakleden Tabiinin büyükleri de orada bulunuyordu. Burada hükümet güçlerini ele
geçirmek isteyen fırkalar arasında da çetin bir mücadele sürüp gidiyordu. Đmam-ı a’zam böyle
bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce ticaretle mesgul olmaya basladı. Bir taraftan
da sık sık âlimlerin meclisine gidip onları dinliyordu.
Bu âlimler kargasalıkları ve fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet itikadını yayıyorlar ve
sapık fırkalarla mücadele edip onların bozuk fikirlerini çürütüyorlardı. Kufe genellikle bu tip
münazaralara sahne oluyor, hatta bu münazaralar meclislerden, çarsıya pazara tasıyordu.
Henüz çok genç yasta olan imam-ı a’zam da, ailesinden ve gittiği ilim meclislerinden aldığı din
bilgileriyle bazen münazaralara katılıyor ve onun üstün kabiliyeti, keskin zekası, derin anlayısı
ve çabuk kavrayıslılığı yüzünden okunuyordu. Daha ilme baslamadığı halde sapık fırkalara
mensup olanlarla yaptığı münazaralarındaki ikna kabiliyeti ve üstün basarıları, zamanın büyük
âlimlerinin dikkatini çekmisti. Onun bir cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye
tesvik ettiler. O da bu tavsiyelere uyarak ilim öğrenmeye basladı.
Đlim öğrenmeye baslayısını kendisi söyle anlatır:
“Bir gün zamanın âlimlerinden Sabi’nin yanından geçiyordum, beni çağırdı ve bana; “Nereye
devam ediyorsun?” dedi. Ben de; “Çarsıya, pazara!” dedim. “Maksadım o değil, âlimlerden
kimin dersine devam ediyorsun?” dedi. “Hiçbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum” dedim.
“Đlim ile uğrasmayı ve âlimler ile görüsmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve
kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum” dedi. Onun bu sözü bende iyi bir tesir bıraktı. Çarsıyı,
pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum. Allahü teâlânın yardımı ile Sabi’nin sözünün bana çok
faydası oldu.”
Đmam-ı Sabi’nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye basladı.
Đmam-ı a’zam önce kelam ilmini, iman ve itikadı ve münazara bilgilerini Sabi’den öğrendi. Kısa
zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir dereceye ulastı. Daha sonra Hammad bin Ebi
Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine basladı. Onun derslerini takip ederken
huzurunda gayet edepli oturur, söylediği her seyi ezberlerdi. Hocası talebelerini müzakere
yoluyla yoklama yapınca, onun dersleri ezberlediğini görürdü ve benim yanımda ders
halkasının basına Numan’dan baska kimse oturmayacak derdi.
Đmam-ı a’zamın hocası Hammad, fıkıh ilmini Đbrahim Nehai’den, bu da Alkame’den, Alkame
de Abdullah bin Mesud’dan, bu da Peygamber efendimizden öğrenmistir. Hammad’ın
derslerine yirmi sekiz yıl devam edip emsalsiz bir dereceye ulastı, daha ders aldığı sırada
fıkıhta tanınıp meshur oldu.